Haber

Akşener’den Erdoğan’a: İstanbul’a çarpmanıza izin vermeyeceğiz

UYGUN Partisi Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin kümelenme toplantısında konuştu.

Toplantı öncesinde YETERLİ Parti’ye katılan eski Devlet Bakanı Melda Bayer, rozetini Meral Akşener’e taktı.

Akşener küme toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Biliyorsunuz AK Parti iktidarı sendika örgütlenmesine yüzde 2 barajı koyarak üye kaybeden yandaş sendikalarını kurtarmaya çalışıyor. Bunu yaparken diğer sendika üyelerine 2. sınıf muamelesi yapmak istiyor. Ancak sendikalar arasında eşitsizliğe yol açacağı için Danıştay tarafından iptal edildi.Hükümet her zamanki hukuksuzluğuyla oranı bu sefer yüzde 1’den yüzde 2’ye çıkardı. sendika ve 9 konfederasyon faaliyetlerine devam edecek.Bundan böyle yeni sendikaların kurulması engellenecek.Ayrıca yaklaşık 1.5 milyon ve sendika üyesi olması yasak olan kamu çalışanımız 706 lira ödemeden mahrum edilecek. Kısacası yine AK Parti’ye yakışır, insan odaklılık kokan canavarca bir düzenleme ile karşı karşıyayız.Üyelerimiz ve milletvekillerimiz gerekli görüşü verdiler.Ancak her teklifte olduğu gibi t Milletimizin zararına bu teklif ne yazık ki Cumhur İttifakı’nın çoğunluğuyla komisyondan geçti. Bu kanuna açıkça aykırı olan ve sendikal örgütlenmeyi engelleyen bu teklifin yasalaşmaması için YETERLİ Parti olarak Genel Kurul’da üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz.

KİRLİ BİR DİSTOPYA İLE UĞRAŞIYORUZ: Bugün ülkemizde iktidarın yarattığı bir cumhuriyet bunalımı ile karşı karşıyayız. Milletle devlet arasındaki bağı koparanlar; Devletin mülkiyetini milletin elinden almaya çalışanların, parti başkanlığı denen ucube sistemle bütün Türkiye Devletini bir şahsın ve çevresindeki yandaşlarının hizmetine sunacağını sananlar; Artık bu krizin sonuçlarını hayatımızın her alanında hissediyoruz. “Yetimlerin insanı” devlet anlayışımızın yerini “millet yetim bırakan” canavarca bir yönetim anlayışına bıraktığına üzülerek şahit oluyoruz. Her çocuğun geleceği, her gencin umudu, her kadının teminatı olan Cumhuriyetimizi sevmeyenler için; Çocuklarımızı açlığa, gençlerimizi mutsuzluğa, kadınları endişeye mahkum ettiği kirli bir distopya ile uğraşıyoruz. Bu öyle bir distopya ki; “6 yaşında bir çocuk” ile başlayan cümlelerin devam etmesinden artık korkuyoruz. Çünkü ne yazık ki artık bu ülkede 6 yaşındaki çocuklar; Bir gün tecavüz veya taciz olur, ertesi gün açlığa, şiddete, eziyete konu olur demiyorum. Bu ülkeye bu ayıbı yaşatanlar utansın.

SÜZGÜN MÜSÜNÜZ?: Biliyorsunuz bundan birkaç gün önce Işık Elif bebeğimiz kötü koşullarda yaşadığı ve aç bırakıldığı için öldü. Henüz 6 yaşındaydı… Bunları gören vicdansızları Glarti Elif’e, Allah’a havale ediyorum. Şimdi iktidardan bazıları çıkıp utanmadan; “Anne babası zaten cezaevindeydi, yakınları kötü davrandı, her şey için hükümeti suçlamayın.” Diyecekler. Her zaman olduğu gibi bu olay için de “Bizim derdimiz ne?” Diyecekler. Bu ülkede bir çocuk öldü, bir çocuk da açlıktan öldü. Ayrıca kendisine kötü bakıldığı için öldü. Soruyorum size: Çocuklarımızı korumak devleti yöneten iktidarın görevi değilse kimin görevidir? İşe gelince; “Dicle kenarında kurdun kaptığı koyun bile benim sorumluluğumdadır.” işe yaramayınca diyenler; Henüz 6 yaşında olan çocuğumuz sorumluluktan kurtulabilir mi? olamaz. Bütün Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü kullanan bir güç ise; çocuklarımızı koruyamıyorsa, insanlarımızı evsiz bırakıyorsa ve bir de üstüne sorumluluk almaktan kaçınıyorsa; Ben ülke yönetiyorum diyerek ortalıkta dolaşamaz. Abi sen korkuluk musun Madem yoksulluğu, muhtaçlığı, açlığı bitiremiyorsun, neden o makamları işgal ediyorsun? O koltuklarda; Sarayda oturup eğlenmek, güzel yemekler yemek, maça özel uçakla mı gitmek istiyorsunuz?

ERDOĞAN’DAN HESAP İSTEYECEĞİM: Sayın Erdoğan; Her sıkıştığınızda “Bu siyaset meselesi değil” diyerek içinden çıkamıyorsunuz. Size göre siyaset dışı bir şey beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Millet olarak yıllardır onun engin tecrübesinin ve derin fikirlerinin ızdırabını çekiyoruz. Eskişehir’deki Işık Elif ile ilgileniyorum ve onun hesabını size soracağım. Van Muharremi beni ilgilendiriyor, bunun hesabını da size soracağım. Adana’daki Emine beni ilgilendirir, onun hesabını da sana veririm. Siz bu ülkede zenginlik içinde yaşarken, kestane balıyla, manda yoğurduyla, Medine hurmasıyla, hayatın tadını çıkarırken açlığa mahkûm ettiğiniz evlatlarımızdan sizi sorumlu tutacağım. Her ne kadar bu kürsüden tekrar gündeme getirmiş olsam da, yel değirmeni projemizi devreye sokmak yerine utanmazca yasakladığınız için sizi sorumlu tutacağım. Bunlar senin daha iyi günlerin.

SOSYOPATİ BİR YÖNETİM YAKLAŞIMIYLA KARŞIYAYIZ: Türkiye artık patolojik belirtileri olan tehlikeli bir zihniyetle yönetiliyor. Ne yazık ki empati, vicdan, sorumluluk duygusu gibi insani kavramlarla bağını tamamen koparmış sosyopatik bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu gerçek. Nitekim iktidar mensuplarının her hareketinde, her cümlesinde, her sözünde bu gerçeği ürkütücü bir sıklıkla görüyoruz.

HAYIR BAKAN, HAYIR DAĞITIYORMUSUNUZ?: Beceriksizlikleri yüzünden yoksullaşmış; Taban ücretlerimizin, memur ve emeklilerimizin maaşlarının düzenlenmesinde dahi bu gerçeğe şahit oluyoruz. Biliyorsunuz son olarak Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından biri olan EYT’li kardeşlerimizin durumu soruldu, “EYT mi?” Buna yanıt veren Nabati Bakan, geçtiğimiz günlerde daha uçarı ifadelerine bir yenisini daha ekledi. Hiç utanmadan, zerre kadar aldırılmadan, bu milletin gözünün içine bakarak çıktı; “Asgari ücretliye, memura, emekliye ne verilirse onun hakkıdır. Fakire, fakire vermek rahmettir.” dedi. Yanlış duymadınız. Motamot böyle bir şey söyledi. Ne cüret. Ne utanmazlık. Ne saygısızlık. Hayır sayın bakanım sadaka dağıtıyor musunuz? Bir iyilik mi yapıyorsun? Kendine gel! Sen ülkenin hazinesinin başındasın, babanın değil. Bir sorumluluk projesi yürütmüyorsunuz, devleti, devleti yönetiyorsunuz. Yandaşlarına verdiğin, Kriz Bey’e kurban ettiğin, iflasa mahkûm ettiğin hazinenin kaç yetime hakkı var biliyor musun?

Hatırlayın 31 Mart İstanbul seçimlerini yalan bir palavrayla iptal ettiler. Sandıkların güvenliğinden kendilerini sorumlu tutarken, muhalefeti hile yapmakla suçladılar. Aradan 3 buçuk yıl geçti. Tek bir kişi yargılanmadı. Kuyruklu söylemini destekleyecek tek bir delil bile bulunamadı. Ancak siyasi tarihimize bu kara lekeyi bulaştıranlar utanmadı. Milletimizden özür bile dilemediler. Sonuçta ne oldu? Halkın iradesini hiçe sayarak demokrasiye indirgemeye çalıştıkları darbe karşılığında İstanbul’u bir değil iki kez kaybettiler. Açıkçası, hala akıllı değiller. Yenilgiyi hala sindirebilmiş değiller. Hala halkın iradesini kabul etmiş değiller.

Hala demokrasiyi içselleştirebilmiş değiller. Ve bu kez Türkiye’yi kaybedecekler. Nitekim geçtiğimiz Çarşamba günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu hakkında tutukluluk ve siyaset yasağı kararıyla; AK Parti hükümeti; Halkın iradesini baskı altına almaya çalışan bir vesayet rejimi olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Yargıyı demokrasiye karşı bir sopa gibi kullanan 28 Şubat zihniyetinin bugünün temsilcisi olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Seçimle alamadıkları İstanbul’u, hatta seçimle alamadıkları İstanbul’u yargı yoluyla almak için yine bir rezilliğin peşine düştüler.

Kadınlara “kaltak” demenin suç sayılmadığı bu ülkede, İçişleri Bakanı’nın “aptal” sözüne karşılık vermek kabahat sayıldı. Belediye Başkanına ‘aptal’ demek yasaldır; ama aptalın sözüne karşılık vermek bir hata olarak kabul edildi. Nitekim Haziran ayındaki davada mahkeme kararını vermişti. Kararın açıklanmasına iki gün kala davanın hakimi değişti. Yani seçimleri iptal ettikleri gibi hakemliği de iptal ettiler. Sonra bu saçmalığı cezalandıracak bir yargıç bulmak için tüm Türkiye’yi taradılar. Ve son olarak AK Parti teşkilatı ile davanın başına boy boy fotoğraflı bir hakim atadılar. Çözüm? Sonuç orada. Planlı ve programlı bir şekilde verilen emir üzerine saçma sapan bir ceza kararı. Bakın altını çiziyorum: Bu karar Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gündemidir. Bu karar, halkın iradesi dışında yapılan vesayetçi bir müdahaledir. Bu karar Türk demokrasisine darbedir!

İktidar mensupları, yargı yetkisini sefil bir şekilde kullanarak sandıkta kaybettikleri İstanbul’u geri almaya çalışıyor. Yıllardır özgür seçimleri kazanmakla şımardılar. Milletimize yıllarca maraba muamelesi yaptılar. Ancak 2023 seçimleri yaklaşırken; Ne kaybedeceklerini anlamaya başlıyorlar. Milletin gözünden düştüklerini anlamaya başladılar ve milletin vereceği karardan korkmaya başladılar. Milletin gözünden niye düştüler biliyor musunuz? Çünkü milletimiz AK Parti’ye mecbur olmadığını gördü. İstanbul’da gördü, Ankara’da gördü. Adana’da, Antalya’da, Hatay’da gördü. Millet İttifakı’nın kazandığı birçok şehirde bu gerçeği tüm çıplaklığıyla gördü. Kendisine hak ettiği şekilde hizmet eden belediye başkanlarımızı gördükçe; İktidardaki tek sorunun kendi zevki olduğunu anladı. Örneğin pandemi döneminde; İstanbul, Ankara ve birçok büyükşehirde Millet İttifakı’nın belediyelerini gördüğü gibi AK Parti’nin vasatlığını da gördü.

Her türlü engellemeye, mobbinge, iftiraya ve tuzağa rağmen Ekrem Önder, Mansur Önder ve diğer belediye başkanları inanılmaz bir çaba gösterdi. Çabaları Millet İttifakına olan inancı artırdı. Başarıları, gücün saçmalıklarını paramparça etti. Çalışmaları korku senaryolarını çürüttü. Millet İttifakı belediye başkanlarının muhalefetin güçlenmesindeki katkısı göz ardı edilemez. Bu yüzden onlardan çok korkuyorlar. Milletimizin onlara olan sevgisini kıskanıyorlar. Ayrıca onları durdurmak için her türlü rezilliği yaparlar.

İşte tam da bu nedenle değişime inanan herkesin kendisine uzanan eli kırmak görevidir. Ben de 14 Aralık’ta bu borcu yerine getirmek için yola çıktım. İstanbulluların iradesine, darbe girişimine karşı 2019’da olduğu gibi Ekrem kardeşimle omuz omuza gittim. 20 yıl önce nasıl ki Sayın Erdoğan’ın uğradığı haksızlıklar karşısında ona koştuğum gibi Ekrem kardeşime de koştum. 20 yıl önce Emine Hanım’a koştuğum gibi bu sefer de kızım Dilek’e koştum.

Gerçekler, kesinlikle ortaya çıkmak üzere olan çok hoş bir eğilime sahiptir. Buradan kendisine şunu hatırlatmak istiyorum: Kendi derdinize düşen sizsiniz Sayın Erdoğan. Korkuyorsun. Üstelik o kadar korkuyorsunuz ki; O dönemde sana yapılanın, uğradığın haksızlığın, önüne konulan siyasi tökezlemenin bir benzerini yapmaktan acizsin. Hatta 20 yıl önce Ekrem Başkan’a kurşun yağdırdığınız operasyonu savunmak için okuduğunuz şiirin hata olduğunu söyleyecek kadar paniklemişsiniz. Ama merak etmeyin siz ne kadar korkaksanız biz de o kadar kararlıyız. Çünkü biz yüreğimizi milletimizden alıyoruz. Ve uygun olanların görünmez orduları olduğunu biliyoruz. Bu nedenle millet iradesini cesurca savunacağız. Milletin sandığa emanet ettiği iradeyi ucuz oyunlara kurban etmeyeceğiz. Düşmeye alışkınsın. Ama biz buradayken; İstanbul’da yıkılmanıza asla izin vermeyeceğiz.” (HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu